08.01.2024

Yok-Yerler Bugün?

Yazan: Aslı Ulubaş Hamurcu*

Fransız antropolog Marc Augé'nin "yok-yerler" kavramı; ulaşım, ticaret ve dinlenme gibi işlevlere hizmet eden, geçici ve anonim mekanları tanımlar. Bu mekanlar bireylerin doğrudan bağ kurmasını zorlaştırır ve küreselleşmiş hizmet ekonomisi ile teknolojik ilerlemeler, geleneksel kimlik, ilişki ve tarih bileşenlerini kaybetme riskini artırır. Yazı, bu yok-yerlerin, teknolojinin etkisiyle yeni ve karmaşık etkileşimli mekanlara dönüşebileceği bir bakış açısına işaret etmektedir. 

Marc Augé (antropolog, Poitiers, 1935 – Paris, 2023), 1985-1995 yılları arasında Fransa’nın en köklü ve prestijli eğitim kurumlarından École des Hautes Études en Sciences Sociales’de (EHESS) araştırma direktörü olarak görev yapmış, Emmanuel Terray, Gérard Althabe ve Jean Bazin ile birlikte Centre d'Anthropologie des Mondes Contemporains’i (Çağdaş Dünyaların Antropolojisi Merkezi) kurmuş ve Institut Français de Recherche pour le Développement’ın yöneticiliğini yapmıştır. Çalışma hayatı süresince “pek çalışılmamış konulara ve alanlara duyduğu ilginin sonucunda, bistrolardan (Éloge du bistrot parisien, Payot & Rivages, 2015) metroya (Le Métro revisité, Seuil, 2008), süpermarketlere ve havaalanlarına (Non-Lieux, introduction à une anthropologie de la surmodernité, Le Seuil, 1992), turizmden (L’Impossible voyage. Le tourisme et ses images, Payot & Rivages, 1997) bisiklete (Éloge de la bicyclette, Payot, 2008) kadar çevremize yeni bir gözle bakmamızı sağlayan özgün ve üretken” birçok çalışmaya imza atmıştır (Anonim, 2023). Bu çalışmaları arasında belki de en bilineni Non-Lieux, Introduction à une antropologie de la surmodernité 1992’de ilk defa yayımlanmış, 1995’te ise John Howe tarafından İngilizceye kazandırılmıştır. Bu çeviri[1], Augé’nin kendi disiplinini aşarak farklı alanlarda da tanınmasına olanak sağlayarak yok-yerler kavramını mimarlıkla ilişkili disiplinlerin gündemine taşımıştır.

Augé yok-yerleri şu şekilde tarifler: “[y]ok-yerler, insanların ve malların hızlandırılmış dolaşımı için zorunlu şebekeler (ekspres kara ve demir yolları, köprülü kavşaklar, havaalanları) olabildikleri kadar da ulaşım araçlarının kendileridir ya da büyük alışveriş merkezleridir ya da gezegenin sığınmacılarının beklemeye geldikleri uzatmalı transit kamplarıdır” (2016, 47-48). Bunlar, ulaşım, transit, ticaret ve dinlenmeye aracılık edecek şekilde oluşturulmuş alanlardır. Bu aracılık etme durumu dolaylı bir ilişkiselliği tariflemekte ve de bireyin bu alanlarla doğrudan bir ilişki kurmasını zorlaştırmaktadır. Bireyler bu alanlarda geçici olarak ikamet etmekte, bu alanların içerisinde belli başlı aktiviteleri ve eylemleri gerçekleştirmek için zaman geçirmekte veya bu alanların içerisinden geçip gitmektedir. İlgili faaliyete veya eyleme göre bireyin bu alanlarla dolaylı yoldan bağlı olma durumu, bireyin, bu mekânlarla geleneksel anlamda kurduğu türden ilişkilerin ve deneyimlerin üretimine engel olduğu kadar buraların birer tüketim mekânına dönüşmesine de zemin sağlar. “Bunun nedenleri arasında, mekânın bulunduğu yer ve bağlamdan kopması; tüketimi temel hedef haline getiren anlayışa bağlı olarak niceliksel değerlerin ön plana gelmesi; hızlı kullanım sonucunda mekânın tanımında bulunan eylemleri sürdürmenin yaşanmaması ve aidiyet geliştirilememesi sayılabilir” (Ötkünç, 2016, 18).

Yerin bir mekâna dönüşmesi

 “Yeri mekâna dönüştüren yayalar ile onların yerle olan edimleri, yer içerisindeki ve yerler arasındaki eylemleridir.”

Augé’nin yok-yerler kavramının bu kadar dikkat çekmesinin nedenleri arasında: yerel ölçekli mekânı küresel ölçekli bir sistemin parçası olarak okumaya ve tariflemeye çalışması; bunu yaparken geleneksel olarak üretilen mekâna karşıt bir yeni kavramsallaştırmaya gitmemesi; aksine geleneksel yer-mekân kuramlarının içerisinde tam anlamıyla yer edinememe sebeplerini gerekçeleriyle açıkladığı tanımsız alanları tartışmaya açması verilebilir. Üstmodernite olarak adlandırılan bu küresel ölçekli sistemde olayların aşırı bolluğu (surabondance événementielle), mekânların aşırı bolluğu (surabondance spatiale) ve göndermelerin bireyselleşmesi (l’individualisation des références) öne çıkar (Augé, 2016). Küreselleşmiş bir hizmet ekonomisinde bilgi ve iletişim teknolojisinin gelişimi ve internete erişimin her yerde bulunması dünyanın küçüldüğüne yönelik algıyı da beraberinde getirir (Longoni, 2021, 3).  Bu durum, eşzamanlı veya artzamanlı olarak yaşanan olayların takip edilebilirliğini veya bunların farkında olunmasını kolaylaştırdığı kadar anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte algılanan zamanın hızlandığı, olayların ve eylemlerin iç içe geçtiği bir düzende, yeni ve bu gerekliliklere karşılık gelen kendine özgü mekânsallıklar ortaya çıkmakta ve üretilmektedir. Augé’ye göre bu mekânsallıklardan bazıları mevcut yer ve mekân kavramlarının içerisinde tam anlamıyla bir yer edinememektedir. Bu durumun gerekçelerini ise yine bu yerlerin ve mekânların oluşum süreçleri ve bileşenleri ile açıklamaya çalışır. Augé’ye göre yerin kimlikleyici, ilişkisel ve tarihsel boyutları o yerin bir mekâna dönüşmesine aracılık eder. Mekân tarihsel süreçte oluşan, yok olan, (yeniden) tariflenen kimliklerin ve ilişkiselliklerin ortaya çıkmasına, üretilmesine, korunmasına ve aktarılmasına aracılık ve ev sahipliği eder. Augé’nin kuramsal birikiminde ve uslamlamasında önemli bir yere sahip olan Michel de Certeau (1984) bu durumu şu şekilde açıklar: yer orada kendi kendini yeniden oluşturur ve ilişkiler orada yeniden oluşur. Yeri mekâna dönüştüren ise yayalar ile onların yerle olan edimleri, yer içerisindeki ve yerler arasındaki eylemleridir. Bu edimler ve eylemler, yerin mekâna dönüşümünü araçsallaştırarak, mekânın zaman içerisinde kendine özgü bir kimlik kazanmasına aracılık ederler. Bu bağlamda tanımlanamayan bir mekân, bir yok-yeri tanımlayacaktır. Bir başka deyişle, yok-yer karşıt bir durum değil, burada bahsi geçen niteliklere (kimlikleyici, ilişkisel ve tarihsel) sahip ol(a)mayan bir yerdir. İlişkiselliklerin kurulamaması, tarihselleşememesi ve belli bir kimlikleyiciden yoksun oluşu yok-yerin kendini hiçbir zaman tümüyle gerçekleştirememesine yol açmaktadır. Çünkü yok-yerler şimdiki zamanın içinde yaşanırlar, şimdiki anın güncelliğinin ve ivediliğinin birer bileşenidirler (Augé, 2016, 90). Bu özellikleri ile aynı zamanda da dönemin ölçüsüdürler (a.g.e., 75). Benzer şekilde, “her bireyin, kolektif olarak tanımlanmış bir anlama güvenmek yerine, kendilerine sunulan bilgiyi kendi başlarına yorumlama istekliliği” (Anonim, 2023), göndermelerin bireyselleşmesine neden olmaktadır. Bu geçici ve paylaşılmış kimlik, anonimlik üzerinden gerçeklik kazanmakta ve bireyin eylemlerini yerden bağımsızlaştırarak özgürleştirmektedir. Ancak, bu durumun bir sonucu olarak birey, bulunduğu mekânla herhangi bir ilişki kuramamakta, burayla kendisi arasında bir aidiyet geliştirememektedir. Zira “yok-yerler hiçbir bileşim kuramazlar, hiçbir şeyle bütünleşmezler, yalnızca, bir yolun kat ediliş süresince, birbirine benzeyen ve birbiriyle bağlantısız, ayrışık bireyselliklerin birlikte yaşamalarına izin verirler” (Augé, 2016, 95). Bu bağlamda, yalnızlık ve benzeşim yok-yerin mekânına aitken toplumsallık ve ilişkisellik (antropolojik) yerin mekânında vücut bulur. Yerle kurulan ilişki bireyin oradaki deneyimine bağlıdır. Yok-yerlerde ise bu deneyimin süresi ve biçimi bir kurallar bütününe (kimlik kartı/pasaport ile giriş-çıkışın sağlanması, kontrol noktalarının bulunması, açılış-kapanış saatlerinin varlığı, vb.) dayanmaktadır.

Bireyin mekânla bir aşinalık kurması

Bireylere kendisinden önce yaşamış toplumların/toplulukların varlığını anımsatan kentsel öğelerin varlığı o yerle veya mekânla kurulan ilişkiselliği güçlendirmektedir (Augé, 2016). Ancak, yok-yerlerde kolektif hafızayı etkinleştiren herhangi bir uyaranın bulunmaması, bu durumun tersine bir etki yaratmaktadır. Öte yandan Augé, bu durumu - aynı zamanda - bir paradoks olarak tariflemektedir: yok-yerin paradoksu. Yok-yerin imkân tanıdığı ve aracılık ettiği anonimlik durumu, tanımadığı bir ülkede kaybolmuş bir yabancının kendini orada yeniden bulabilmesine aracılık etmektedir (Augé, 2016). Örneğin, bugün büyük kentlerdeki veya metropollerdeki küresel ölçekli zincir mağazaların varlığı, bu durumu kolaylaştırmakta ve bireyin o yerle veya mekânla bir aşinalık kurmasını sağlamaktadır. Birey, her ne kadar farklı bir sosyo-kültürel coğrafyada bulunuyor olsa da kendini yalnız hissetmemekte, bir şekilde kendini bu yeni kentsel mekânda konumlandırabilmektedir. Öte yandan, bu alanlar fiziksel olarak yerin kendi kimliğinden bağımsız oldukları için bireysel olarak oluşturdukları aşinalık hissine rağmen yok-yerlerdir (Augé, 2016). 

Sanal mekânlar yok-yerlerin mekânları mı?

“Kimlikleyici veya tarihsel herhangi bir bileşen barındırmamaları nedeniyle sanal mekânlar yok-yerlerin mekânları olarak tariflenebilecekleri gibi kendilerine has toplulukları ve ilişkisellikleri barındırmaları sebebiyle Bilgi Çağı’nın yeni mekânları ve mekânsallıkları olarak da tanımlanabilirler.”

Augé anlatısına şu şekilde son verir: “İnsan yazgılarının ortaklığı yalnızlık içinde, yok-yerin anonimliğinde duyumsanıyor” (2016, 101). Yok-yerin imkân tanıdığı bu anonimlik bugün bilgi ve iletişim teknolojilerindeki çığır açan gelişmelerle (kablosuz ağ ve mobil teknolojiler, nesnelerin interneti, yapay zekâ, Metaverse, vb.) birlikte yeni bir boyuta taşınmaktadır. Yere bağımlı olma durumunu ortadan kaldıran teknolojilere bağlı olarak yerden kopuşun artışıyla üstmodernite artık kendi sanal mekânlarını da yaratmıştır. Bu sanal mekânların birer yok-yer veya yok-yerlerin mekânı olup olmadığı ise bir tartışma konusudur. Yok-yer paradoksu burada da kendini gösterir. Kimlikleyici veya tarihsel herhangi bir bileşen barındırmamaları nedeniyle sanal mekânlar yok-yerlerin mekânları olarak tariflenebilecekleri gibi kendilerine has toplulukları ve ilişkisellikleri barındırmaları sebebiyle Bilgi Çağı’nın yeni mekânları ve mekânsallıkları olarak da tanımlanabilirler. Burada (sanal) edimin ve eylemin yeniden biçimlendiği, bunları gerçekleştirmek için ise kendine yeni (sanal veya hibrit) arayüzler ve ortamlar yarattığı görülmektedir. Bu bağlamda Augé’nin tariflediği biçimiyle yok-yerlerin mekânlarının, doğrudan bilgi ve iletişim teknolojilerinin yere veya mekânı oluşturan öğelere adaptasyonu ile yeni ve hibrit etkileşimli mekânlar olarak yeniden ele alınması ve tasarlanması söz konusu olabilecektir.

Kaynakça
Anonim. (2023, Temmuz 23). Marc Augé: Üstmodernitenin Antropoloğu. Punctum Dergi. Erişim tarihi 10 Aralık 2023, https://www.punctumdergi.com/post/marc-auge

Augé, M. (2016). Yok-Yerler, Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş. İstanbul: Daimon Yayınları.

de Certeau, M. (1984). The Practice of Everyday Life. Berkeley and California: University of California Press.

Longoni, F. (2021). The productive Home: Unfolding the blurred line between working and living.

Ötkünç, A. (2016). Antropolojiden Mimarlığa Melez Düşüncenin İmkanları: Yer ve Yok-yer Kavramları Üzerine. Yok-yerler: Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş içerisinde, 7-24. İstanbul: Daimon Yayınları.

*Dr. Öğr. Üyesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul Teknik Üniversitesi

[1] Eserin Türkçe çevirisi Turhan Ilgaz tarafından yapılmış ve Yer-Olmayanlar, Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş başlığıyla 1997 yılında ilk defa Kesit Yayıncılık tarafından basılmıştır. Bu yazıya referans oluşturan metin ise gözden geçirilmiş ve Daimon Yayınları tarafından Yok-Yerler, Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş başlığıyla 2016 yılında yapılan ikinci baskıdır. “ ‘Yer-olmayan’, 1997 yılında kitabı Türkçe’ye çeviren Turhan Ilgaz tarafından kullanılmıştır. Yer-olmayan’daki ‘-ma’ eki anlamı olumsuzlaştırır. Ancak Augé’nin kavramsallaştırdığı konunun ifadesi olan yok-yer bir olumluluk-olumsuzluk ilişkisini değil, yere atfedilen değerlerin bulunmadığı fiili durumları tanımlar; yerin fiziksel özelliklerinin mevcut olmasına rağmen geleneksel dünyaya ait antropolojik nitelikleri yoktur” (Öktünç, 2016, 19). Öktünç’ün gerekçelendirmesinden hareketle metin boyunca non-lieux’nün Türkçe çevirisi olarak “yer-olmayanlar” yerine “yok-yerler”in kullanımı tercih edilmiştir.

*Bu yazı, Kent dergisinin Ocak-Nisan 2024 tarihli onikinci sayısında yayımlanmıştır.

*Derginin tamamını MBB Kültür Yayınları sitesinden buraya tıklayarak indirebilirsiniz.