26.06.2024

Miyazaki ve Doğanın İntikamı

Miyazaki’nin yarattığı büyücülerle, büyülerle ve canavarlaşan varlıklarla dolu dünya çocuk ruhumuza, en çok da adalet arayan yanımıza fısıldar. İklim kriziyle son yıllarda daha da gündeme gelen 1997 yapımı Prenses Mononoke’yi hem yetişkin hem de çocuk gözlerinizle tekrar izlemenizi tavsiye ediyorum.

YAZAN: Ayşe Göç

Katherine Rundell, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız? kitabında, “Ruhunuzla bir çocuk kitabına balıklama dalın; bakalım orada hiç ummadığınız bir simya bulacak mısınız? İmkânsız -ve belki imkânsız olmayan- şeyleri istemenin neye benzediğini hatırlayın. Çocuk edebiyatına dönün ki dünyayı iki çift gözle görebilesiniz: hem kendi gözlerinizle hem de çocuk halinizin gözleriyle,” der.[1] Çocukluktan çıkışımız, yetişkinliği kazandığımız bir zafer gibi gözükse bazı şeyleri sonsuza dek kaybetmek anlamına da gelebilir. Yetişkin zihni çoğu zaman ileri okuma yapmaya, her şeyi entelektüel bir kaygıyla didiklemeye yatkındır. Birileri öyle uygun gördüğü için izlememiz gereken filmler ve okumamız gereken kitaplar vardır. Rundel’ın çocuk kitaplarını neden okumamız gerektiğine dair vurgusu, benim için neden Hayao Miyazaki’nin filmlerini izlemeliyiz sorusu için de geçerli. Elbette bu filmlerin hedef kitlesi yalnızca çocuklar değil. Yetişkinler içinse, yargılayan zihnimizle değil ruhumuzla dalmamız gereken bir dünya. Miyazaki’nin yarattığı büyücülerle, büyülerle ve canavarlaşan varlıklarla dolu dünya çocuk ruhumuza, en çok da adalet arayan yanımıza fısıldar. İklim kriziyle son yıllarda daha da gündeme gelen 1997 yapımı Prenses Mononoke’yi hem yetişkin hem de çocuk gözlerinizle tekrar izlemenizi tavsiye ediyorum.

Doğanın ruhu mu “doğal kaynak” mı?

Prenses Mononoke, birçoklarına göre Miyazaki’nin kariyerinde bir yol ayrımını temsil ediyor. Iso Takahata ile kurdukları Studio Ghibli, Prenses Mononoke’yi yarattıkları 1997 yılına kadar Castle in the Sky, My Neighbor Totoro, Kiki’s Delivery Service filmleriyle büyük bir üne kavuşmuştu. Filmlerinde savaş ve insanlığın yıkıcı potansiyelini daha önce de işlemesine rağmen, görece naif ünlü filmlerinin ardından Prenses Mononoke; şiddet açısından sansürsüz ve karanlık nitelendirilmişti. Aslında doğa ve insan arasındaki çatışma, Miyazaki’nin birçok filminde gördüğümüz bir tema. Bu çatışmanın kökeni, doğanın ruhuna inanan Şinto geleneği ve doğanın bir “doğal kaynak” haline geldiği sanayileşme olarak da düşünülebilir. Doğanın ruhuna dair en güzel örneklerden biri Sprited Away’de Kohaku nehrinin ruhu olan Haku’nun Chihiro ile olan dostluğudur. Etnik özelliklerine baktığımızda Geç Muromachi (1392-1573) döneminden esinlenen Prenses Mononoke ise Japonya'da Meiji döneminde başlayacak sanayileşmenin yarattığı ekonomik ve sosyal dönüşüme odaklanır.

Kadim Halkların Sürgün Edilişi

İmparator tarafından topraklarından sürülen kadim bir topluluk olan Emishiler, köylerine saldıran dev bir domuz yüzünden son prensleri Ashitaka’yı kaybetmek üzeredir. Ashitaka’nın köyünü korumak için öldürdüğü domuz, son anında koluna saldırıp onu lanetlemiştir. Lanet Ashitaka’nın vücüduna yavaş yavaş yayılırken bilgeler dev domuzun lanetlenmiş bir domuz tanrısı olduğunu anlar.  Hayatta kalmak için tek çaresi, ormanın ruhunu bulup ondan şifa istemektir. Daha önce hiç batıya gitmemiş olan Ashitaka, klasik bir erginlenme sembolü olarak saçlarını keser ve yola koyulur. Ashitaka için Joseph Campbell’ın ayrılma-erginlenme-dönüş olarak tanımladığı kahramanın yolculuğu başlar. Campbell’ın deyimiyle Ashitaka, “olağan dünyasını terk etmek zorunda kalır ve tuhaflıkların dünyasına doğru ilerler.” [2]

Ashitaka, ona “Kaderini değiştiremezsin ama onunla yüzleşebilirsin,” diyen büyücünün söylediği gibi, ölüm fikriyle çoktan barışmış bir şekilde yola çıkar. Onu ölmekten daha çok korkutan şey, son prensi olduğu, yok olmak üzere olan topluluğunun lidersiz kalmasıdır. Nereye gittiğine, onu neyin beklediğine dair bir fikri yoktur. Yolda karşılaştıklarından dinlediği hikayelerle, tuhaflıklar dünyasının kapıları yavaş yavaş aralanır. Geçtiği köylerden birinde tanıştığı bir adama, onu şaşırtacağını düşünerek lanetlendiğini söylediğinde aldığı cevap benim için filmin en etkileyici sahnelerinden: “Köyümüz sel yüzünden yerle bir oldu. Geriye sadece öfkeli hayaletler kaldı. Savaştan, açlıktan, hastalıktan ölenler kimsenin umurunda değil. Lanetlendiğini mi söylüyorsun? Aman ne ilginç! Bütün dünya lanetli zaten.” Ashitaka hem afallar hem de hak verir.

Sermayenin Doğayla Savaşı

Lanet vücudunda git gide ilerlerken Ashitaka kendini, ormanın ruhunu korumaya çalışan Mononoke ve madenci köyünü yöneten Leydi Eboshi arasındaki savaşın ortasında bulur.  Miyazaki’nin sık sık yer verdiği sanayileşme ve doğa savaşı, makineleşme ve yabancılaşma temalarıyla Prenses Mononoke’de de karşılaşıyoruz. Demir Şehir’i yöneten Leydi Eboshi, orman tanrılarını öldürmek için silahlar üretmektedir. Sanayileşmenin yıkıcılığı, durmaksızın yanan ocaklar ve ormanı hakimiyeti altına almak isteyen liderleriyle Demir Şehir, Miyazaki’ye göre yine de saf kötülüğü temsil etmez. Leydi Eboshi, toplumun dışına itilen insanları, eski genelev çalışanlarını yanında çalıştırır. (Çocuk gözüyle bakmayı unuttuğumun kanıtı olarak, ben filmi kısa zaman önce izlediğimde bunu bir erdem yerine “düşük ücrete razı olacak işçileri seçmek” olarak yorumlamıştım.)

Prenses Mononoke ise kurtların tanrısı Moro tarafından büyütülmüş bir kızdır. Ulu Orman’da büyüdüğü için insanlardan nefret eder ve Leydi Eboshi en büyük düşmanıdır. Ormanın tanrıları tarafından insan, Demir Şehirliler tarafından ise kurt kız olarak çağırılan Mononoke, aslında ne insan ne de kurttur. Ashitaka, Mononoke ve Leydi Eboshi arasındaki savaşı bitirmek için elinden geleni yapar. Savaş sırasında ikisinin de hayatını kurtaran Ashitaka’nın tek istediği, Demir Şehir halkı ve ormanın barış içinde yaşamasıdır. Prenses Mononoke onu “tipik bir bencil insan” olmakla suçlarken Ashitaka artık vücudundaki laneti bile boşvermiş, yalnızca savaşı bitirmeyi kafasına koymuştur. Mononoke’ye ve ormanın kutsal varlıklarına duyduğu hayranlığın yanı sıra Leydi Eboshi’nin içindeki iyiyi de görebilmektedir. Leydi Eboshi ormandaki hayvanları ona itaat edecek birer hizmetkara dönüştürmek ister. Her şeyin insan denen türün hayatta kalması için var olduğunu düşünen insan merkezci modern anlayışı temsil eder. 2006 yılında verdiği bir röportajda Miyazaki, “Ormanları kurtarma fikri beni cezbediyor. İnsanların iyiliği için de değil, bizzat kendileri yaşadığı için.” diyor.  [3]

Dönüşümler

Dönüşüm teması, Miyazaki filmlerinde her zaman büyüleyici bir şekilde işlenir. Kimi zaman Ponyo’nunki gibi kazanılmış ve coşkulu bir dönüşümdür, kimi zaman Howl’s Moving Castle’da Sophie’nin aniden yaşlı bir kadına dönüşüp “Ah! Yaşlı olmak çok zormuş, dizlerim ağrıyor” diyerek doğal bir şekilde kabulleneceği kadar sıradandır. Prenses Mononoke’de ormanın ruhu olan Shishigami ise dönüşüm temasının bizzat kendisidir. Japon mitolojisinde başında ağaç dalları olan bir geyik olarak temsil edilen Shishigami, doğanın hayat ve ölüm döngüsünü temsil eder. Geceleriyse, saydam vücuduyla ruhani, insansı yüzüyle ise dünyaya ait gibi görünen Gece Yürüyen’e dönüşür. Filmin sonunda Shishigami’nin kafası kesildikten sonra görürüz ki o doğanın ve dönüşümün ta kendisidir. O asla yok edilemez, yalnızca dönüşür.

Prenses Mononoke ile birçok benzerlik taşıyan bir diğer başarılı animasyonu önererek bitirmek istiyorum yazımı. İrlanda'nın bağımsız animasyon stüdyosu Cartoon Saloon’da 2020'de Tomm Moore ve Ross Stewart yarayılan Wolfwakers; Irish Folklore isimli üçlemenin son filmi. Dönüşüm, doğanın ve kültürlerin katli temalarıyla Prenses Mononoke’yle benzer bir ruha sahip olan başarılı film bir İrlanda halk hikayesine dayanıyor. 1600'lerde İngiliz kolonyalizmi altında kültürün, doğanın ve bağımsızlığın yok edilmesine odaklanıyor. Ormanın koruyucusu olan ana karakterimiz hem kurt hem de insan formuna bürünebilen bir genç kız. Kurtları katleden lorda karşı ormanını savunmak zorundayken beklenmedik bir anda bir insanla dostluk kurar.

Her ne kadar Prenses Mononoke çocuklar için karanlık olarak nitelendirilmişse de ben hala çocuk ruhumuza konuştuğunu düşüncesindeyim. Tüm canlıları yaşam olarak gören, adaletsizliğe ve doğanın sömürüsüne öfkelenen ve en önemlisi, uğruna savaşmaya değer şeyler olduğunu bilen çocuk ruhumuz. Filmde Ashitaka’nın dediği gibi: “Dünya lanetli ama yaşamak için bir sebep bulmak gerek.”


[1] Rundell, K. (2020). Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız. Domingo Yayınevi.

[2] Campbell, J. (2024). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. İthaki Yayınları.

[3] Kelly, S. (2022, July 14). Princess Mononoke: The masterpiece that flummoxed the US. BBC Culture. https://www.bbc.com/culture/article/20220713-princess-mononoke-the-masterpiece-that-flummoxed-the-us