07.01.2022

Bir Umut Marmara

Marmara Denizi’nde yaşamı tehdit eden müsilaj ya da halk arasında bilinen adıyla deniz salyası, bir çevre felaketine dönüştü. Mikroalglerin bazı türlerinin aşırı çoğalması ve salgı üretmesiyle oluşan müsilaj, kalın yapışkan tabakası ve kötü kokusuyla denizde yaşayan canlı türlerinin hayatını tehlikeye atıyor. Deyim yerindeyse deniz içinde barındırdığı yaşamla birlikte boğuluyor.

 Yazar: Savaş Karakaş

Yaklaşık yüzölçümü 11,350 kilometrekare.

Uzunluğu 240 kilometre,  genişliği ise 70 kilometre.

En derin yeri 1270 metre civarında.

Kıyıları ülkemizin zengin ve nüfus yoğunluğu fazla illeriyle kuşatılmış: İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ.

Marmara Denizi ve çevresinde canlı yaşamının üzerine bir kâbus gibi çöken müsilaj, uzun yıllardır sinsice ilerleyen bir hastalık aslında. Artan nüfusla birlikte gelen yapılaşma, kıyı alanlarının doldurulması ve betonlaşması, denize bırakılan evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklar küresel ısınmanın etkileriyle de birleşince deniz nefes alamaz hale geldi. Yüzeyde görülen kısmı yeterince trajik fakat bu tabakanın 30 metre derinliğe hatta daha da altında aynı yoğunlukta devam ettiğini, üstelik deniz dibini de sardığını gören bilim insanları endişelenmekte haklı, çünkü ekosistemin tamamen ölmesi uzak bir ihtimal değil.

Marmara Denizi’ne kıyısı olan kimi belediyeler yüzeyden deniz temizliği yaparken, kimileri arıtmanın önemine dikkat çekerek daha kapsamlı bir çalışmanın startını veriyor. Peki ama bütün bu yöntemler Marmara’yı kurtarmaya yetecek mi? Konunun uzmanları son yapılan araştırma ve deniz dibi incelemelerinin ışığında müsilajın sebep ve sonuçlarını tartışıyor, Marmara’yı hayata döndürmek için yapılması gerekenleri “Bir Umut Marmara” belgeselinde anlatıyor.

Müsilajın nedenleri belgeselde üç ana başlık altında toplanıyor. 1) Küresel ısınma ve Marmara Denizi kıyılarındaki termik santrallerinin denizden aldıkları soğutma sularını ısınmış bir şekilde denize basmalarıyla yükselen deniz suyu sıcaklığı. 2) Plansız kentleşme ve göç politikalarıyla artan nüfusun doğru bir atık yönetimi olmadan denize deşarj ettikleri azot ve fosfat yükü. 3) Denizin durağan yapısı ve kıyı alanlarının sahil yolu, park, yerleşim yeri olarak yapılaşması.

Çanakkale, Balıkesir ve İstanbul’da yapılan dalışlar önceki yıllarda yapılan araştırma ve çekimlerden hayli moral bozucu gerçekleri deşifre ediyor. Deniz adeta dibindeki canlıların nefes ve ışık almalarını engelleyen bir örtüyle örtülmüş durumda. Dünyamız için yağmur ormanları neyse, denizlerde aynı görevi gören mercan oluşumları mercek altına alındığında, maalesef kaybın büyüklüğü kendisini gizlemiyor. Neredeyse denizdeki tüm canlı yaşamına ev sahipliği yapan kırmızı mercanlar, gorgonlar derinlerde ölüm kalım savaşı veriyor.

Balıkçılık faaliyetlerine kökünden balta vuran, denizimizin rekreasyonel açıdan kullanımını engelleyen, deniz taşıtlarına ve balıkçıların av araçlarına büyük zararlar vererek ciddi bir ekonomik kayba neden olan bu olgunun bir sebebi Marmara Denizinin deniz kirliliğiyse, acaba sıradan vatandaş denizi korumak için nasıl bir yaşam biçimi seçmeli, kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel sektör nasıl bir yatırım planlaması yapmalı? Belgesel, insanımızın gündelik alışkanlıklarının çevresel etkilerini tarafsız bir bakış açısıyla mercek altına alarak aynada kendisiyle yüzleşmesini sağlıyor.

Bu sorun bir yılda ortaya çıkmadı, 40 yıllık yanlış çevre ve kentleşme politikalarının doğal bir sonucu bu. Ve bu uzun soluklu sorunun maalesef bugünden yarına düzelebileceğini öngörmek hayalperestlikten öteye gidemez. Suçlu aramanın ya da suçu bir başkasının üzerine atmanın denize de kimseye de faydası yok. Marmara Denizi tamamı bize ait bir yaşam ve zenginlik kaynağı, onu bu hale biz getirdik ve hasta ettiğimiz denizimizi şimdi iyileştirip kurtarmak da yine bizim, hepimizin sorumluluğu.

Yüzeydeki müsilaj tabakası Marmara’daki buzdağının sadece görünen kısmıydı, mevsimsel şartlara bağlı olarak şimdi gözlerden kaybolması da sorunun çözüldüğü manasına gelmiyor. Aksine bu birikimin deniz dibine çökerek çürümesi ortamdaki kısıtlı oksijeni tüketerek denizi daha da fakirleştiriyor. Bir zamanlar 124 balık türünün yaşadığı Marmara’da bugün görülebilen 8-10 balık türü de zamanla anılarda kalabilir.

“Bir Umut Marmara” belgeseli, 7’den 70’e denizle iç içe yaşayan fakat onun ihtiyaçlarını görmezden ya da duymazdan gelen halkımıza Marmara Denizi’nin yardım çığlığını duyurmak için hazırlandı. Yönetmenliğini Sibel Göloğlu’nun yaptığı belgeselde 13 değerli bilim insanı ve yerel yönetici konuyu farklı bakış açılarıyla masaya yatırıyor. Belgeselin çekimlerinde birkaç sefer kameramı elimden bırakıp göz yaşlarına boğulduğumu buraya yazmadan geçemeyeceğim, yine de umudumuzu kaybetmeyelim.

İlk kez 1729'da kaydedilen müsilaj, balık ağlarını kaplaması sebebiyle "kirli deniz" olarak tanımlanıyordu. O tarihten bu yana zaman zaman rastlanan müsilaj olayı özellikle son 30 yıldır çok daha sık ve daha yoğun şekilde gözlenmeye başladı. Marmara Denizi'nde yaşanan olayın haricinde dünyadaki en büyük müsilaj olayı Adriyatik Denizi'nde yaşandı. Adriyatik Denizi gibi Meksika Körfezi de geçmişte yaşanan çevre felaketlerini atlattı, bilimin sesine kulak veren toplumlar sorunu çözmeyi başardı. Şimdi sıra bizde, 1 litre atığı bile arıtmadan denize basmamalıyız, deniz sihirbaz değil.

Tembel bir insanın yaptığı temizlik ancak pislikleri halının altına süpürmekten ibarettir. Şimdi denizi kurtarmamız lazım, yıllardır yaptığımız yanlış uygulamaların sonuçlarıyla yüzleşmek ve Marmara için bugünden sonra ne yapabileceğimizi öğrenmek istiyorsanız “Bir Umut Marmara”yı bu link üzerinden izleyebilirsiniz.

*Bu yazı, Kent dergisinin Ekim-Aralık 2021 tarihli altıncı sayısında yayımlanmıştır.

*Derginin tamamını MBB Kültür Yayınları sitesinden buraya tıklayarak indirebilirsiniz.