Aarhus Belediye Başkanı Jacob Bundsgaard ile Kente Dair
2030 yılına kadar karbon nötr olma hedefiyle yola çıkan Aarhus’un iki dönemdir seçilen Belediye Başkanı Jacob Bundsgaard ile Aarhus’un Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla ilgili deneyimlerini, şehrin atık su yönetimi, vatandaş katılımı ve sosyal kapsayıcılık politikalarını konuştuk.
Röportaj: Burcuhan Şener, Marmara Belediyeler Birliği Uluslararası İşbirliği Koordinatörü
İklim değişikliğinden kitlesel göç hareketlerine küresel gündemi meşgul eden pek çok konu artık şehirlerin de gündeminde. 21. yüzyılın küresel şehirleri elini taşın altına koymadan bu meselelere çözüm geliştirmek mümkün değil. Çünkü küresel düzeyde tartıştığımız pek çok sorun aslında yerelde başlıyor ve çözümleri ancak yerelde bulmak mümkün. Diğer yandan, şehirlerin bu sorunları tek başlarına çözemeyecekleri aşikâr. Bu sebeple şehirlerarasında geliştirilen uluslararası iş birlikleri hayati öneme sahip. Danimarka’nın ikinci en büyük şehri Aarhus, küresel sorunlarla mücadelede uluslararası iş birliklerini önemseyen ve kendisine iddialı hedefler koyan bir şehir. 2030 yılına kadar karbon nötr olmayı hedefleyen Aarhus, sürdürülebilir atık su yönetiminden enerji verimliliğine pek çok alanda alt hedefler belirleyerek bu hedeflere yönelik faaliyetleri hayata geçiriyor. Faaliyetlerini gerçekleştirirken bir yandan dünyadaki diğer şehirlerle iş birlikleri kuruyor diğer yandan da şehirdeki sakinleri yönetim sürecine dahil ediyor. Aarhus Belediye Başkanı Jacob Bundsgaard’a iklim değişikliğiyle mücadele, atık su yönetimi, vatandaş katılımı, sosyal kapsayıcılık ve daha birçok konudaki deneyimlerini sorduk.
İki yerel seçimdir Aarhus Belediye Başkanı seçildiniz. Bu seçim sonuçları, seçmenlerin güvenini kazandığınızın ve halkla iyi bir iletişim kurduğunuzun güçlü bir göstergesi. Bu güçlü ilişkiyi nasıl kurdunuz? Dünyadaki diğer belediye başkanlarına şehir sakinleriyle olan bağlarını güçlendirmeleri için neler önerirsiniz?
Bu konuda halkımızın sürece kendi istekleriyle dahil olup sorumluluk alabildiğini ve belediye olarak görevlerimizden birinin sakinlerimize bu imkânı mümkün olan en iyi şekilde sağlamak olduğunu hatırlamanın çok önemli olduğu görüşündeyim. Aarhus 2017 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak belirlendiğinde de çok net gördüğümüz üzere, halkımız yönetime çok büyük katkılar sağlıyor. Bu yüzden yapabileceğimiz en önemli şey, halkımızın fikirlerini girişimlere ve gerçekliğe dönüştürmeyi mümkün kılmaktır. Bu ideali birkaç farklı şekilde hayata geçirmeye çalıştık; vatandaşların ve taban örgütlerinin bir araya gelerek fikirleri ve girişimleri üzerinde çalışabileceği, aktif yurttaşlık ve sürdürülebilirlik odaklı bir yer olan “Dome of Visions” bu projelerden biri örneğin. Vatandaşları dahil etmenin yollarından biri olan bu tarz girişimlerin gelişime uzanan yol olduğuna gönülden inanıyorum, belediye olarak tüm cevapların bizde olmadığını unutmamamız gerekiyor. Bu tarz bir yaklaşım, vatandaşlarımızın yaşamlarına değer katan şeyin ne olduğunu daha iyi anlamamıza ve bu değeri birlikte hayata geçirmemize yarayacak bir yöntem bulmamızı sağlar. Temelde görevimiz, halkımıza en iyi şekilde yaşamaları ve potansiyellerine ulaşmaları için fırsat sağlamak. Bunu yapmanın en iyi yolunun da bu konuda güçlü bir temel oluşturmak olduğuna inanıyorum.
Aarhus Belediyesi, “Aarhus Modeli” isimli deradikalizasyon programı ile ünlü. Bu modelden bahseder misiniz? Sizce bu model dünyadaki diğer şehirlerin sosyal açıdan kapsayıcı ve daha güvenli olmasına yardımcı olur mu?
Genel anlamda Aarhus modelinin özünde, risk altındaki vatandaşların topluma dahiliyet imkânlarını geliştirmek ve yaşam becerilerini iyileştirmelerine yardımcı olmak için onlarla beraber çalışarak radikalleşmenin önüne geçmek yatıyor. Fakat yeniden-toplumsallaşma ile ilgili bir boyut da var; Suriye çatışmasından sonra evlerine dönen yabancı savaşçılar örneğinde olduğu gibi ki bu durum pek çok başka ülkede de yaşandı. Ebeveynlere veya risk altındaki gençlere yönelik danışmanlık, mentorluk programları veya ebeveyn ağları gibi uygulamalar spesifik müdahalelerdir ve bu tarz spesifik müdahaleler duruma bağlı olarak gelişir. Müdahaleden bağımsız olarak amacımız risk altındaki bu gençleri topluma aktif ve katılımcı vatandaşlar olarak geri kazandırmaktır. Fakat yanlış anlaşılmak istemem, kişi suç işlemişse tabii ki yargılanacak ve hüküm giyecektir. Bu hapishaneden çıkış kartı değil, diyaloğun ve sıkı bir yönetimin birleşimi. Bu bağlamda bu girişimin Aarhus Belediyesi ve Doğu Jutland Polisi arasında; Aarhus Üniversitesi, Cezaevleri ve Şartlı Tahliye Servisi ve diğer ortakların katılımıyla sıkı bir iş birliği içinde yürütüldüğünü belirtmek isterim. Ancak, tıpkı toplumumuzun karşı karşıya olduğu diğer pek çok zorlukta olduğu gibi, ne kolay çözüm diye bir şey var ne de başarı garantisi. Neyse ki toplum değerlerimizin açık bir iletişimle belirlenmesi, yakın takip ve devamlılığı birleştirme stratejimizin etkili olduğunu gösterdi. Müdahalelerimizin etkili olmasını sağlamak ve radikal grupların gençlerin akıllarını çelmesini önlemek için sürekli uğraşmamız gerektiği aşikâr. Radikalleşme riski altındaki gençler için farklı bir yol yaratmalıyız ve yaratacağız.
Avrupa Kültür Başkenti olmak şehirlere kültürel zenginliğini dünyaya tanıtma imkânı veren ve şehirlerin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlayan bir fırsat. 2017 yılında Avrupa Kültür Başkenti unvanını almak Aarhus’a neler sağladı?
Aarhus'a ve Aarhus kenti ile birlikte projede yer alan Orta Jutland bölgesinin tamamına uluslararası anlamda ilgiyi artırdı. Daha somut konuşacak olursak dünyanın dört bir yanından rekor sayıda ziyaretçimiz oldu, dolayısıyla bu durum büyümeye katkıda bulundu ve bölgedeki birçok kişi için yeni iş imkânları yarattı. Ayrıca projenin özündeki hedefe büyük ölçüde ulaştığımıza inanıyorum: insanlar arasındaki bağları ve hem bölgemizin diğer bölümleriyle hem de sınırlarımızın ötesiyle olan bağlarımızı kuvvetlendirmek. Aynı şekilde önemli bir başka konu da halkı hem Jutland’dan hem ülkenin diğer bölümlerinden izleyici, katılımcı, sanatçı olarak sürece dahil etme, Aarhus’a ve Orta Jutland’daki kültürel hayata canlılık katmadaki başarımızdı. Genel olarak 2017, sayısız etkinlikle ve bir sürü mutlu, hevesli insanla dolu harika bir yıldı.
Aarhus 2030 yılına kadar karbon nötr olma konusunda iddialı bir hedef ortaya koydu. Bu hedefe giden yolda oluşturulmuş önemli projelerden bahseder misiniz?
2030’da karbon nötr olmak, küresel ısınmayı azaltmaya ve daha sürdürülebilir bir dünyaya geçişe katkıda bulunmaya yönelik ilk dönemlerde belirlediğimiz bir hedefti ve bu Aarhus’un en iddialı hedeflerinden. Şu an belirlenen tarihe 10 yıl var ve hedefimizi yarılamış durumdayız. Artık yeni bir adım atma zamanı geldi ve belediye olarak bu harekete öncülük etmemiz gerekiyor. Yine de herkes çaba göstermezse başarılı olamayız, bu yüzden büyük ve küçük adımların birlikteliğine güvenmeliyiz. Bu nedenle, sokak lambalarımızdaki ampulleri enerji dostu LED ampullerle değiştirmekten belediyenin binalarını yenilemeye ve gelecekte jeotermal ısıtma kullanma olasılığını keşfetmeye kadar uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyoruz. Hedefe ulaşmamıza yardımcı olması için aldığımız kararlardan biri, büyük bölgesel ısıtma tesislerimizden üçünü kömür yerine odunpeleti ve biyoyakıta dönüştürmekti. Bu karar ısıtma sektörünün yol açtığı karbon emisyonunda %75 oranında bir azalma ile sonuçlandı, karbon nötr olma yolunda büyük bir adım bu. Birkaç farklı ülkeyi kapsayan READY projesinden de ayrıca bahsetmek isterim. Aarhus’un; İsveç’te Växjö, Litvanya’da Kaunas, bir grup bilim insanı ve Avrupa Birliği ile birlikte çalıştığı bir iş birliği bu. Projenin amacı konutlardaki enerji tüketimini en ideal hale getirmek. Tüketimi %50-60 oranında azaltabileceğimiz tahmin ediliyor; bu da sadece Aarhus’u değil, dünyamızı da yeşil bir geleceğe yaklaştırmamıza yardımcı olacaktır.
Aarhus su yönetiminde, özellikle de atık su yönetiminde, sürdürülebilirlik ve verimlilik vizyonlarıyla şekillenen, önemli bir deneyime sahip. Daha sürdürülebilir bir su sistemi kurmak için oluşturduğunuz projelerinizden bahseder misiniz?
Amacımız Aarhus’ta atık su arıtımı için dünyanın en verimli kaynak tesisini ve bilgi platformunu kurmak. Aarhus ReWater isimli bu projemizde atık suyumuz yeni materyaller, yeni ürünler ve yeni enerjiler olarak işlenecek. Günümüzde atık su ısıtma, biyogaz, elektrik ve gübre için kullanılabiliyor. Fakat gelecekte protein ve hatta ilaç üretmek için bile kullanılması mümkün olabilir. Artan nüfusumuza rağmen şehrimizi daha yeşil bir hale getirmeli ve atık suyumuzu yapıcı bir şekilde kullanmalıyız. Hâlihazırda on üç su arıtma tesisini kapatıp bunların yerine dört büyük tesis açtık; bu karar yıllık maliyetlerde yaklaşık %50 oranında bir azalma sağladı. Atık suyu daha verimli ve sürdürülebilir bir şekilde arıtabilmek amacıyla ileride bu tesislerin sayısı ikiye indirilecek, bu enerji pozitif tesislere ulaşmamıza yarayacak. Tesislerimizden biri hâlihazırda çalıştırması gereken enerjinin %165’ini üretmekte, dolayısıyla iddialı olmakta haklıyız.
Aarhus’un, hedeflerine ulaşmak ve yurt dışındaki diğer şehirlerle bağlarını geliştirmek için uluslararası iş birliğini araç olarak benimsediğini biliyoruz. Aarhus'un küresel ortaklarıyla olan deneyimini hesaba katarsak, şehirlerarası ortaklığın iklim değişikliği gibi küresel zorluklarla mücadele sürecine katkıda bulunduğunu düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, Aarhus’tan örnekler vererek şehirlerarası iş birliğinin bu zorlukları aşmaya nasıl yardımcı olduğunu açıklar mısınız?
Evet, şehirler arası iş birliğinin iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olabileceğine gönülden inanıyorum. Şehirlerin birbirinden öğreneceği çok şey var, bilgi birikimimizi paylaşırsak sadece kendi halkımıza değil, tüm dünyaya yardım edebiliriz. Bunun somut bir örneği, daha önce de bahsettiğim, Aarhus’un Litvanya ve İsveç’teki şehirlerle bilgilerini paylaştığı, her üç ülkede de enerji verimliliğini artıracak READY projesidir. Şehirler arası iş birliği gezegenimizin iklim hedeflerimize ulaşmasına yardımcı olabilir ve bu iş birliği sadece fayda getirecektir. New York eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg’ün söylediği gibi: “Uluslar konuşup işi ağırdan alırken, şehirler harekete geçer.” Aarhus, Gana ve Hindistan da dahil olmak üzere birçok ülkeden şehirlerle iş birliği yaparak Bloomberg’ün şehirlere olan inancına uygun bir şekilde yaşamaya uğraşıyor. Buradaki odak noktası, Danimarkalı şirketlerin dünya lideri olduğu su yönetimi alanı içerisinde bilgi paylaşımı yapmak. Genel anlamda ise herkesin aynı zorluklarla yüzleştiğini kabul etmeliyiz. İklime zarar vermeden, süreklilik içinde iklim dostu konutlar, temiz su ve etkin bir atık su yönetimi sağlamalıyız. Bu zorluklarla her gün yüzleşen biz şehirleriz, bu sebeple şehirler arası iş birliğinin izlenecek tek doğru yol olduğuna inanıyorum.
COVID-19 pandemisi herkesin hayatını farklı şekilde etkiledi fakat etkisi toplumun dezavantajlı kesimlerinde çok daha ciddi bir şekilde hissedildi. Bu süreçte pandeminin dezavantajlı gruplar üzerindeki etkilerini azaltmak için projeleriniz oldu mu? Olduysa bu projelerden kısaca bahseder misiniz?
Pandemi yaşlı genç, büyük küçük demeden hepimizi vurdu; ancak bazı insanları daha fazla etkiledi. Aarhus’ta yardıma en çok ihtiyacı olanlara yardım etmeye odaklandık. Sonbaharda, salgının buradaki Somali halkında patlak verdiği bir dönem yaşadık. Bunun üzerine Aarhus’taki Somalili birliklerle sıkı bir ortaklık başlattık ve her gün haberleştik. Çabamız birliklerin birçok üyesini harekete geçirdi ve neticede yayılmayı etkili bir şekilde sınırlandırdık. Ortaklığımız sayesinde virüsten en çok etkilenenlere ulaşmayı ve pandeminin inatçı düğümünü gevşetmeyi başardık. Bu, bize bu salgını nasıl hep birlikte yenip hayatlarımızı geri alabileceğimizi gösteren, karanlıkta doğan bir ışık huzmesiydi adeta. Yakın zamanda, belediye çalışanları ve Aarhus’ta yaşayan gençlerden oluşan bir krize müdahale eylem grubu oluşturduk. Amacımız gençleri COVID-19 ile bağlantılı olarak alınan kararlara dahil etmek; böylece mümkün olan en iyi sonuca ulaşıp gençlerin dileklerini olabildiğince yerine getirebiliriz. Savunmasız grupları karar verme süreçlerimize dahil etmek istiyoruz çünkü zorlukların üstesinden gelmek için birlikte nasıl çalışabileceğimizi en iyi bilenler onlar. Çünkü kesin olan bir şey var: COVID-19 ile ancak beraber savaşabiliriz.
*Bu röportaj, Kent dergisinin Ocak-Mart 2021 tarihli dördüncü sayısında yayımlanmıştır.
*Derginin tamamını okumak için tıklayınız.